Abluka altındaki kentlerde savaş tüm kirliliği ile sürüyor. Sur, Cizre ve Silopi’de geceleri yaran, gündüzleri boğan tank, top, havan, kurşun sesleri Şırnak’ın Diyarbakır’ın her yerinden duyuluyor, Şırnaklılar ve Diyarbakırlılar nerede ise her gün abluka altındaki ilçelere destek eylemlerinde gazlanıyor, yaralanıyor, gözaltına alınıyor, tutuklanıyor.
Abluka tek ilçe merkezine olsa da ilçenin bağlı olduğu ilin bütünü ve komşu iller savaşın mekanı olmuş durumda. Örneğin Diyarbakır’ın nerede ise her mahallesinde zırhlı hareketliliğine rastlamak mümkün, Şırnak hakeza ilan edilmemiş bir ablukanın içinde. Mardin’de ise özellikle Nusaybin, Dargeçit ve Kızıltepe benzer durumda! Üstelik ölüm haberlerinin en çok geldiği “yasak dışı bölgeler” içinde… Buralarda da her an bir sokağa çıkma yasağı bekliyoruz. Fiili durumun yasallaşması an meselesi. Bölge durulmuyor.
Savaşı abluka dışındaki merkezlere taşıyan tek şey bu çatışmalı hal ve askeri hareketlilikte değil. Yaşanan iç göç uzandığı yeri de savaş hakikatıyla buluşturuyor. Onbinlerce insan yasak ilan edilen ve saldırı altındaki evlerinden göç etmiş durumda. Bu sayı kimine göre 200 bini geçti. Dört kez, beş kez, altı kez… Sayısız defalar ilan edilen sokağa çıkma yasağı ve ağır silahlarla saldırılar oldukça ciddi insani maliyetler, vicdani yaralar ortaya çıkarırken zorla göçettirilme sorunuyla da hepimizi yüz yüzeyiz.
Son altı ayda 19 ilçede uygulanan abluka, yasak ve saldırılar nedeniyle zaten milyonlarca insan savaştan etkilenmiş durumda. Bugün itibariyle 38 gündür yasaklı bir savaş yaşayan 230 bin dolayındaki Cizre ve Silopi nüfusunun büyük kısmı için yaşayabileceği başını sokabileceği sağlam bir ev dahi bulunmuyor. Son olarak askerin “kimyasal kullanacağız evleri terk edin” çağrısı ardından binlerce insan aynı zaman diliminde evini mahallesini terk etmek zorunda kaldı. Sayıları net bilinmemekle beraber onbinlerce insan üstündeki birkaç parça eşyayla evini terk etti. Bu insanların büyük kısmının göç güzergahı ise ağırlıklı olarak en yakın kent merkezi oldu. Bu yüzden Şırnak, Mardin, Diyarbakır il merkezleri büyük bir göç patlaması yaşıyor. Hem de bir anda ve büyük ruhsal yarılmalar eşliğinde yaralanmış insanların göçü bu.
Yarayı sarmak, iyileşmek uzun zaman alacak, herkes birbirinin yarasını saracak gibi duruyor buralarda. Ama ilk elden yapılacaklar için bu kentlerin DBP’li belediyeleri, STK’leri ve halk zorla göçettirilenler için küçük bir gecikmeyle de olsa seferber olmuş durumda. Önce kim nerede, nasıl yaşıyor bunun tespitiyle ilgilenilmeye başlandı, ardından “kimin neye, ne kadar ihtiyacı var”ın tespitine geçildi. Kimi bir yakınının evine sığınmış durumda, kimi iki gözlü bir fakirhaneyi kiralamış. Ama ne elde ne avuçta var. Yine de vakurlar…
Bombaların sesleri eşliğinde zorla göçettirilenlere ilişkin ellerinde bir veri olup olmadığını geçen hafta sorduğumuz Diyarbakır Büyükşehir Halkla ilişkiler Daire Başkanı Ahmet Ertak’ın söyledikleri önemliydi:
“Her gün artan başvurucu aile sayısıyla birlikte, şu anda elimizde açık adresleri ve iletişim bilgileri olan 1968 ailenin tespiti söz konusudur. Ve en az 500-600 civarı ailenin daha başvurusu beklenmektedir. 1493 aile ile doğrudan temas sağlanmış ve 276 aile hariç diğer tüm ailelere ekipler gönderilmiştir.
Şu an itibariyle ilişkilenilmiş ailelerden 710’una yardımlar ulaştırılmıştır. Ve yardımlar her gün tespiti yapılmış yeni ailelere ulaştırılmaya devam ediyor.”
Göçertilenlerin mobil olmasının yol açtığı sıkıntılara da işaret eden Ertak, yardımların organizasyonuna dair ise şunları kaydediyor: “Belediyeler arası işbirliği ve ailelerin ilçe sınırlarındaki yerleşimlerine göre ilçe belediyelerine paylaşımları yapıldı. Bu çerçevede ilçe bazında şu an Bağlar ilçesinde belirlenmiş 601 aile ve Yenişehir ilçesinde belirlenmiş 300 aile bulunmakta ve diğer ilçe ve köylere dağılmış ailelerin tespiti yapılmaya devam etmektedir. Bu belirleme sürecinin akabinde tüm belediyeler kendi sınırları içerisindeki göç etmiş ailelerle dayanışma içinde olacaktır.”
Ayni ve nakdi yardımların toplandığı yer olarak rol üstlenen Rojava Derneği Eşbaşkanı Musatafa Ocaklık ise şunları belirtiyor: “Göç sürecine ilişkin veriler belediyeler tarafından toplanıp, tespit edilen ailelere ulaştırılacak yardımın toplanması noktasında bir görev paylaşımına dahil olmaktayız. Bu çalışma yerel koordinasyon ağı ile yereldeki belediye, STK’lar ve gönüllü yurttaşların yardım ve destekleri ile sürmektedir. Yardımlar bizce hazırlanıp, belediyeler aracılığıyla dağıtılmaktadır. İlk etapta gıda, giyim ve yatak yardımı yapmaktayız. Bu çalışma sadece Diyarbakır ile sınırlı değil, sokağa çıkma yasaklarından dolayı mağduriyet ve dolayısıyla göçün yaşandığı tüm yerellerde oluşan bir çalışmadır. Bu çerçevede Şırnak ve Mardin koordinasyonu da kuruldu.”
Göçün ve mağduriyetin büyüklüğü karşısında gelen yardımların oldukça sınırlı olduğunu söyleyen Ocaklık, Türkiye çapında başlattıkları kampanyaya daha çok ilgi gösterilmesini istiyor.
Ahmet Ertak’In verdiği bilgilerin benzerini paylaşan Büyükşehir Belediyesi Sosyal hizmetler Başkanı Semra hanım ise bir yandan göçertilmiş ailelerin tespiti çalışmaları yaptıklarını öte yandan barınma beslenme, korunma koşullarına ilişkin çabalarından bahsediyor... “Görüştüğümüz ailelere çoklukla gıda, giyim ısınma ve bebek/çocuk ihtiyaçlarının giderilmesi noktasında katkı sunabiliyoruz. Bununla birlikte kalacak hiçbir yeri olmadığından bir ev tutmak zorunda kalan ve maddi koşulları sebebiyle bunu karşılayamayan bazı ailelere kira yardımında da bulunmaya çalışıyoruz… Görüştüğümüz ailelerin büyük çoğunluğu bu sürecin geçici olduğuna inandıklarını ve yoğun çatışmalar biter bitmez evlerine dönmeyi istediklerini söylüyorlar” diyor.
Anlayacağınız bu kentler bir yandan savaşın getirdiği tüm insani felaketleri yaşarken öte yandan bu felaketle baş edebilmek ve yaralarını sarmak için herkesin katkısını bekliyor.
***
Konuştuğumuz bazı kesimler ise devletle ilişkili ya da hükümete yakın bazı çevrelerin halkın mağduriyet i ve acısından kimi kazanımlar elde etme istediği içinde olduğuna inanıyor. Bu çevrelere karşı temkinlilik göze çarpıyor.
Ayrıca kentte farklı pek çok iddia da dolaşıyor. Bunlardan bir kaçını şöyle sıralamak mümkün:
“Bazı avukatlar Sur’daki esnafı dolaşıp ve evleri zarar görmüş bazı ailelere ulaşarak isim ve numaralarını bırakıyorlar. Bu sürecin sonunda davalarını kendilerine vermeleri halinde kesinlikle “terör tazminatı” alacakları konusunda ikna edip, kendileriyle çalışmalarını ve göçün bir “terör” göçü olduğunu söyleyip “ciddi paralar kazanabileceklerini” söylüyorlar”
“Valilik ve Sur kaymakamlığı üzerinden göç eden ailelere yapılan nakdi yardımlar karşılığında kendilerine “evimizi örgüt yaktı, bizi onlar oradan çıkardı” benzeri içeriklerde kağıtlar imzalatılıyor. Oysa göçler devlet ablukası ve saldırıların yoğunlaşmasıyla başladı.”
“10 güne kalmaz asker Sur’dan çekilecek, polis kontrolü sürecek. Bu çekilme sürecine kadar boşaltılan alanlarda mahalleleri kontrol altında tutabilecekleri yeni karakollar inşa edilecek. Bunun için abluka altındaki mahallelerde sahibi tarafından satılığa çıkarılmış belli evler satın alınarak emniyete verilecek. Ayrıca Sur’da olduğu gibi diğer ilçelerde de kimi sağlık merkezleri ve okullar kent içi karakollaşma planı nedeniyle emniyete devredilecek!...”
Yani şiddetin; resmi abluka kalksa da yakın bir zamana kadar durulacağına dair inanç buralarda güçlü değil… (YG/HK)
* Fotoğraf: Cizre / AA